Rubi, İstanbul Hikayeleri sitesinin saraylarda cirit atan afacan faresidir. Hiç kimsenin adım atamayacağı gizli geçitlerde, taş duvarların arkasında ve saray mutfaklarının gölgelerinde dolaşır.
Rubi bir hikâye anlatırken Alek gibi bilge, Misi gibi duygusal olmaya çalışmaz. Onun derdi, sarayların loş odalarında kulak misafiri olduğu ilginç olayları, kendine has mizah anlayışıyla bizlere aktarmaktır.
Bir fare olarak Rubi, ne Alek kadar yukarıdan bakabilir şehre, ne de Misi gibi sokaklarda özgürce dolaşabilir. Hep bir köşeye gizlenmek zorundadır. Ama belki de onun anlatılarındaki asıl güç, tam da bu saklı oluşundan gelir. Kimsenin göremediği şeyleri görür, kimsenin duyamadığı fısıltıları işitir.
İstanbul üzerine bir fabl anlatı evreni kurarken martı, kedi ve fare seçmemin sebebi, bu hayvanların edebiyattaki köklü yerleri kadar, İstanbul’un farklı katmanlarına erişebilmeleriydi.
Şimdi dilerseniz Fare Rubi’yi bir de kendi sesiyle dinleyelim. Kendimizi onun gözlemci, ironik ve eğlenceli anlatımına bırakalım. Ne dersiniz?
Fare Rubi kimdir?

Ben Rubi. İstanbul’un saray duvarları, zindan kovukları ve kütüphane köşelerinde dolaşan gri renkli bir fareyim. Ama öyle sıradan bir kemirgen değilim. Ben bu şehrin unutulmuş seslerinin taşıyıcısı, geçmişin tozlu raflarından bugüne düşen bir masalın kahramanıyım.
Yüzyıllardır bu şehirde yaşıyorum. İmparatorların adımlarını duydum, padişahların iç geçirişlerini dinledim. Sarayların gizli geçitlerinde koşarken, bazen bir hattatın fısıltılarını, bazen bir cariyenin gözyaşlarını işittim. Çünkü insanlar unutur, ama duvarlar unutmaz. Ve duvarlar konuşmaz, ama ben onları duyarım.
Alek gökyüzünden bakar, Misi yerin üstünde süzülür. Ben ise yerin altındayım. Şehirde ne kadar tünel, mahzen, gizli oda varsa benim yolum oralardan geçer. İstanbul’un gizemli tarafını ben anlatırım size. Gözden uzak kalmış bir mozaik, kapatılmış bir dehliz, mühürlenmiş bir hikâye… Rubi işte bunların izini sürer.
Benim anlatacaklarım biraz gölgeli, biraz alaycıdır. Çünkü tarihin kendisi de öyledir. Zamanla yoğrulmuş, hem gerçek hem efsane olmuş hikâyeleri anlatırım. Masallarla örtülmüş gerçeklerin peşindeyim. Yeri gelir gülümsetirim sizi, yeri gelir düşündürürüm. Ama her seferinde bir taşın arkasından yeni bir sır fısıldarım kulağınıza.
istanbulhikayeleri.com’daki yolculuklarda ben size şehrin kulaktan kulağa dolaşan sırlarını anlatacağım. İstanbul’a Rubi’nin gözünden bakarsanız, bir daha hiçbir duvarı sessiz sanmazsınız.
Belki bir gün Topkapı Sarayı’nın loş bir odasında, ya da Yerebatan Sarnıcı’nın rutubetli bir köşesinde bir hışırtı duyarsınız… İşte o zaman bilin ki Rubi yine bir hikâyeye başlamıştır.
Son Söz
Fare Rubi’nin anlatım tarzını deneyimlemek isterseniz, Sultanahmet Meydanı’ndaki Mısır Dikilitaşı adlı yazımızı okuyabilirsiniz. Bu yazının sonlarında Rubi, Roma imparatorunun emriyle Mısır‘dan getirilip, Konstantinopolis’e (eski İstanbul) dikilen bir anıtı anlatıyor.